Translate

Tirion'un Kuruluşu ve Silmarillerin Yapılışı

Tirion'un Kuruluşu ve Silmarillerin Yapılışı



Valar, Elflere bir yerleşim alanı inşa etmelerini söylediler ve Aulë'de onlara bu konuda yardım etti.Vanyar ve Noldor elfleride Vaların buyruğun önemseyerek kendi yurtlarını yapmaya koyuldular ama akılları hep Osse tarafında hapis olan Yanlız adada ve içinde yaşayan ırkdaşları Telerilerdeydi.Aulë onlara ilminin ve hünerinin büyük bir bölümünü öğretti.Manwe ise Vanyarı daha çok sevmişti ve Omar'dan öğrendikleri şarkılarla ve şiirlerle diğer tüm elflerden daha derin bilgi sahibi oldular.Noldor ise Aulë tarafından sevilmişti ve yürekleri daha fazla öğrenme arzusuyla huzursuz hale gelene kadar onun ilminin büyük bölümünü öğrenmişlerdi.

Valinor'u koruyan dağ çemberinin içinde alçak bir yer vardı, Ağaçlar'ın ışıltısı oradan düzlüğün ötesine doğru yavaşça kayıp giden Arvalin koyunun karanlık sularını yaldızlarla süsler ve Laurelin'in alevlenişinde sarı, Silpion'un ışığında beyaz renkli incecik kumların oluşturduğu bir kumsal içeriye doğru genişlerdi, orada kadim denizlerin sorunlu karanlık bir koy gibi Valinor'un içlerine uzandığı yerde, sadece incecik bir su ışıkla saçaklanırdı.Bu uzun derenin başlandığı yerde tek başına yükselen bir tepe, kendisinden daha mağrur dağları seyrederdi.Denizin bu küçük koyunu çevreleyen bütün yamaçlar, güzel ağaçların harikulade canlılığıyla fazlasıyla süslenmişti ama tepe sadece koyu çimenlikle kaplıydı, tepenin zirvesinde büyüyen çançiçekleri, Sulimo Manwe'nin soluğunda yumuşakça çınlardı.Burası o güzel Elflerin yerleşmeyi düşündüğü yerdi, Valar da o tepeyi yuvarlaklığı ve pürüzsüzliği yüzünden Kôr diye isimlendirmişlerdi.

Aulë , yüce çalışmaları için topladığı ve kullandığı bütün o büyülü metallerin tozlarını oraya serğiştirmiş ya da tepenin eteklerinin etrafına yığmıştı.Bu tozların büyük bölümüde altındı ve Kôr'un eteklerinden uzaklara İki Ağaçın çiçeklendiği yere doğru altın bir kumsal uzanırdı.Elfler o tepenin zirvesine apak ışıldayan güzel evler inşa ettiler.Valinor'un Dağlarından kazılıp çıkarılmış, harikulade bir şekilde parlayan mermerler ve taşlardan, gümüş, altın ve Silpion'un çiylerinin içinde deniz kabuklarını eriterek yarattıkları büyük sertliğe, ak bir parlaklığa sahip bir maddeden yapılmıştı.Orada koyu ağaçlarla çevrelenmiş ak sokaklar zarif dönemeçlerle bükülüyordu yada Valinor düzlüğünden Kôr'un en tepesine kadar narin basamaklarla yükseliyorlardı; bütün o ışıldayan evler birbirlerinin omuzlarına basarak diğerlerinden daha yükseğe tırmanıyorlardı, ta ki en tepedeki İnwë'nin evine varana dek ve bir iğne gibi gökyüzüne doğru yükselen incecik gümüş bir kule vardı.Oraya körfezin gölgelerine doğru ışıldayarak delici ışınlar saçan ak bir lamba yerleştirilmişti ama Kôr tepesindeki kentin bütün pencereleri denize bakıyordu.

Oradaki çeşmeler çok güzel ve kırılgandı, çatıları, parlak cam ve amberden kuleleri Palurien ve Ulmo tarafından yapılmıştı, beyaz duvarlar ve teraslarda sık ağaçlar yükselir, ağaçların altın renkli ışıldayan meyveleri çok bereketliydi.

Kôr

Kentin yapımı sırasında Tanrılar, Inwe ve Noleme'ye o görkemli ağaçların her birinden bir filiz verilmişti, onlar büyüdüklerinde çok küçük ve incecik elf ağaçları halini aldılar ama hiç ara vermeksizin sürekli olarak çiçekleniyorlardı ve Inwe'nin iç bahçelerindekiler en güzelleriydi.Vanyar halkı onların etrafında mutluluk şarkıları söylerdi ama diğerleri de mermer basamakların üzerinde şarkılar söyleyerek aşağı yukarı gezinir, Noldor halkının dalgın sesleri bahçelerde ve odalarda duyulurdu.

Teleriler Ulmo'nun yardımıyla Osse'nin tuzağından kurtulalı bir süre geçmişti.Noldor bu arada, Aule'nin onlara verdiği en derinden öğrettiği şeyler üzerinde aralıksız bir şekilde uğraşıyordu, Aule'den aldıkları metaller, taşlar ve mermerlerden oluşan bir zenginliğe sahiptiler.vaların onlara ihsan ettiği kapalı kapıların içine konmuş Kullulin ve Telimpenin çok büyük miktarlardaki aydınlığını da depolamışlardı.Varda'nın verdiği yıldızışıklarına sahiptiler ve Manwe en mavi Ilwe ipçiklerini onlara vermişti; Kor deresinin içindeki en berrak havuzların suyuna, Valmar bahçelerindeki bütün o köpüklü pınarların kristal damlalarına sahiptiler.Orome'nin ormanlarından çiyler biriktirmişlerdi.Yavanna'nın bahçelerinden ballar ve tüm tonlarda taç yaprakları toplamışlar, yaprakların arasında Laurelin ve Silpion'un ışınlarını avlamışlardı.Ama bütün bu güzel zenginlikler ve parıldıyan şeyler toplandığında, Telerinin nice ak ve pemce renkli deniz kabukları, en saf köpükleri ve en sonunda da biraz inci aldılar.Bu inciler onların modelleri,Aule'nin ilmi ve Valar'ın büyüsü onların aletleri, Dünya'daki maddelerin bütün o en sevimli şeyleri zanaatkarlıklarının mazemeleriydi - ve büyük bir uğraş içine giren Noldor halkı, ilk mücevherleri bunlardan keşfedip yarattılar.Silpion'un ışıklarıyla karıştırdıkları pınarların suyundan kristalleri yaptılar; elerinin altında amberler, krisoprazlar ve topazlar kızarmıştı, lal taşlarını ve yakutları işlediler.Aule'nin onlara öğrettiği gibi camsı maddelerini yaptılar ama onları güllerin ve kırmızı çiçeklerin özsularıyla boyadılar, onların her birinin içine ateşten bir çekirdek yerleştirdiler.Zümrütler Kor deresinin suları ve Valinor'un çimenli açıklıklarının üstündeki pırıltılardan yapılmıştı, safirleri büyük bir bolluk içinde üretmiş ve onları Manwe'nin havasıyla hafifçe boyamıştılar; ametistler vardı, aytaşları, beriller ve damarlı akikler, harmanlanmış mermerlerin ve daha düşük değerli nice taştan yapılmış bilyeler.Noldor halkının yürekleri çook sevinçliydi ama birazcık bile olsun tatmin olmamışlardı, ellerinde güzel madenlerin neredeyse tümü tükenene kadar mücevherleri ölçülemez sayılarda ürettiler ve o mücevherlerden oluşan kocaman yığınlar artık saklanamazdı, ışığın altında parlak çiçek yatakları gibi yanıyorlardı.Sonra sahip oldukları ve bazıları neredeyse bütün mücevherlerinden daha güzel olan o incileri aldılar ve diğer bütün taşların yansıması gibi ışıltılarla karışmış süt solgunluğunda yeni bir mücevher yaptılar, bunun çok güzel olduğunu düşündüler, yaptıkları opallerdi; bazıları uğraşmayı sürdürdü, yıldızışığı, en saf su damlaları, Silpion çiyleri ve en incecik havayla çalışarak elmasları yaptılar ve bundan güzelinin yapılması için meydan okudular.

Sonra bir Noldor olan Fëanor ayağa kalktı ve Teleri halkının yanına gitti, onlardan büyük bir inci istedi ve bunun dışında bir kabı karanlık yerlerdeki köpüklerden toplanmış en parlak fosfor ışıklarıyla doldurdu, bunlarla birlikte evine döndü, diğer tüm mücevherleri aldı, onları parıltılarını beyaz lambalar ve gümüş mumların ışığıyla bir araya getirdi, incilerin ışıltısını ve opallerşn soluk renklerini aldı, onları Silpion'un ışık yayan ve karanlıkta ışıldayan çiylerinde yıkadı ama Laurelin'in ışığından sadece tek bir minik damlanın düşmesine izin verdi, bütün bu büyülü ışıkların, yalnızca onun yapabileceği, hatta Aule'nin bile kavrayamayacağı kusursucluktaki bir camın içine yerleştirerek onlara bir beden kazandırdı, Fëanor'un parmaklarının ince ustalığı işte böylesine büyüktü, bir mücevher yaptı ve o en güzel ışıltısıyla ışıldıyordu, en koyu karanlığın içinde bile ışıklar saçıyordu, mücevheri oraya koydu ve uzun süre oturup onun güzelliğini seyretti.Ardından iki tane daha yaptı, ama daha fazla üretemedi; elişçiliğini seyretmeleri için diğerlerini alıp oraya getirdi ve seyredenler en büyük şaşkınlığın içine düştüler, Fëanor bu mücevherlere Silmarilli diye isimlendirmişti ve Noldor dilinde Silubrilthin diye geçer.

Teleri Halkıi Noldor'un mücevherlerinin hiçbirinin hatta elmasların heybetli titreşimlerinin bile kendi narin incilerinden daha üstün olduğunu kabul etmese bile, onları gören herkes, daima parlayan Fëanor'un Silmaril'lerinin en mükemmel mücevher olduğunu kabulleniyordu.

Kor artık, bu mücevher bolluğu ve harikulade pırıltılarla aydınlanmış, Noldor'un cömertliği sayesinde bütün Eldar soyları güzelliklerinin içinde zenginleşmiş ve Tanrıların onların güzelliklerine duyduğu arzu tamamen doymuştu.Manwe'ye büyük harika safirler sunulmuş ve onun giysisi onlarla kaplanmıştı, Orome'nin zümrüt bir kemeri vardı, Yavanna bütün mücevherleri sevmişti ve Aule elmaslar ve ametistlerden büyük keyif alıyordu.Sadece Melkor'a hiç bir mücevher verilmedi, çünkü o işlediği nice suçun kefaretini henüz ödememişti, mücevherleri fazlasıyla arzuluyordu ama yinede hiçbir şey söylemedi, onları metallerden daha aşağı bir seviyede tutuyormuş gibi davrandı...
Ak Ağaç - The White Tree Nedir?

Ak Ağaç - The White Tree Nedir?

Ak Ağaç - White Tree

Gondor'un sembolüdür. Ak Ağaç, İsildur'un Numenor'dan getirdiği bir fidandan büyümüştü, ve Numenor'da ki de Ölümsüz Topraklar'dan getirilmişti. Kralların Soyu sona erdikten sonra Ak Ağaç da kurudu ve öldü. Ölü Ağaç, Kaynak Avlusu'nda durdu, ta ki Aragorn, Kral Elessar bir fide bulup dikene kadar. Böylece Minas Tirith'te Ak Ağaç tekrar çiçek açtı.

Ak Ağaç'ın, Yavanna tarafından yaratılan bir ağaç olan Galathilion'un soyundan geldiği söylenmektedir. Yavanna, Galathilion'u Telperion'un suretinde yaratmıştı. Adı Celeborn olan Galathilion'un fidelerinden biri Tol Eressea adasına dikildi, ve bu ağaçtan da Elfler bir fide alarak Numenor'un İnsanlarına hediye etti. Bu fideden büyüyen ağaca da Nimloth denildi.

Sauron esir olmayı kabul edip Numenor'a geldikten sonra Kral Ar-Pharazon 'a öğütler vermeye başladı, ve Nimloth'u kesmek de bunlar arasındaydı. Kral önceleri razı olmadı fakat sonra kabul etti. Bu üzücü haberi duyan İsildur, kılık değiştirerek ağacın bulunduğu Kral Bahçeleri'ne girdi. Ve ağacın bir meyvessini almayı başardı. Fakat nöbetçiler tarafından görüldü ve kaçmak için dövüşmek zorunda kaldı. Derin yaralar alarak kaçmayı başardı ve babasıyla kardeşinin yanına döndü. Meyve dikildikten ve ilk kez yaprak açtıktan sonra ölüm döşeğindeki İsildur iyileşerek ayağa kalktı.

Bu meyvadan büyüyen fide, 2. Çağ'ın 3319 yılında Numenor'un Yıkılışı'ndan kurtuldu. İsildur onu Minas İthil kalesine dikti ve böylece bu fide Gondor'un Ak Ağaçları'nın ilki oldu. Sauron Minas İthil'i 3429 yılında işgal etti ve Ak Ağaç'ı yaktı , fakat İsildur bir fide ile kaçmayı başardı. 3. Çağ'ın 2. yılında, İsildur fideyi Minas Anor'a, Son İttifak'ın Savaşında ölen kardeşi Anorion'un anısına dikti.

Ak Ağaç, daha sonra Minas Tirith adını alan Minas Anor'un en üst seviyesindeki Kaynak Avlusu'nda büyüdü. Ağacın uzun yaprakları vardı , üstleri koyu yeşil ve altları gümüş rengi olan , ve çiçekleri beyaz açardı. Kralların Amblemi siyah bir zemin üzerinde Ak Ağaç'tı ve Elendil'in Varisleri'nin nişanları olan 7 yıldız ve bir tacın altında Gondor'u sembolize ediyordu.

1636 yılında Büyük Veba güneydoğudan Gondor'a geldi ve Kral Telemnar öldü. Ak Ağaç'ta kurudu ve öldü, fakat Telemnar'ın yeğeni Tarandor ağacın bir fidesini kalenin içine dikti. Kralların Soyu 2050 yılında yok oldu ve Ak Ağaç bundan sonra daha az meyve vermeye, daha az çiçek açmaya ve yaşlanmaya başladı.

2872 yılında Gondor Vekilharçı II. Belecthor öldü ve Ak Ağaç'ta kurudu ve öldü. Bu sefer hiçbir meyvesi yada fidesi bulunamadı ve kurumuş ağaç Kaynak Avlusu'nda öylece bırakıldı.

Aragorn 15 Mart 3019'da Minas Tirith'e geldi ve Arwen tarafından yapılmış bayrağını açtı. Bayrağın üstünde Gondor'un Ak Ağaç'ı , 7 yıldız ve taç işliydi. Yüzük Savaşı'ndan sonra Aragorn, Gondor ve Arnor Birleşik Krallığının Kralı oldu.

25 Haziran'da Aragorn ve Gandalf, Minas Tirith'in ardındaki Mindolluin Dağları'na tırmandılar ve Aragorn orada Ak Ağaç'ın, yaklaşık 1 metre boylarında ve 7 yaşından küçük bir fidesini buldu. Büyük bir ihtimalle uzun yıllar önce ekilmişti ve kendi başına uzun yıllarca beklemişti.

Kurumuş ağaç hürmet edilerek yerinden söküldü ve Krallarla Vekilharçların yattığı Rath Dinen'e dinlenmesi için bırakıldı. Yeni fide Kaynak Avlusu'na dikildi ; büyük bir hızla ve memnuniyetle büyümeye başladı. Gondor Krallığı'nın yeniden doğmasının bir işareti sayıldı.
Elfler'in Üç Yüzüğü

Elfler'in Üç Yüzüğü



Narya, Nenya ve Vilya. Güç yüzükleri arasında Tek Yüzük’ten sonra en güçlü yüzüklerdir. Güçleri hissetme, yapma, koruma ve iyileştirme üzerinedir. Silah olmamalarına karşın Sauron ve ona hizmet edenlerden korunmak için kullanılabilirler. Bu üç yüzük taşıyıcılarını görünmez yapmazlar. 

Elflerin güç yüzükleri ikinci çağın 1590’lı yıllarında büyük Elf ustası Celebrimbor tarafından Eregion’da yapılmıştır. Eregion’daki Celebrimbor ve Elf demircileri Valar’ın temsilcisi gibi davranan ve kendilerine yeni marifetler öğreteceğine söz veren Sauron tarafından kandırılmıştır. Sauron’un talimatlarıyla Elfler dokuz yüzük ve yedi yüzükte dahil olmak üzere güç yüzüklerini yapmaya başladılar. Elflerin üç yüzüğü ise Celebrimbor tarafından tek başına yapıldı. 

1600’lü yıllarda Sauron Hüküm Dağının ateşinde diğer güç yüzüklerini kontrol edecek Tek Yüzüğü dövdü. Elflerin üç yüzüğüne Sauron hiç dokunmamış olmasına rağmen onun öğrettiği maharetlerle yapılmışlardı ve hala tek yüzüğün gücüne bağlıydılar. 
Sauron tek yüzüğü taktığı zaman Elfler, onun farkına vararak nasıl kandırıldıklarını anladılar. Buna rağmen kendilerini yüzükleri yok etmeye ikna edemediler ve Galadriel, Celebrimbor’a yüzüklerin saklanmasını, Sauron tek yüzüğe sahip olduğu sürece asla kullanılmamalarını öğütledi. 1693 yılında Narya ve Vilya Lindon’daki Gil-Galad’a gönderilirken Galadriel Nenya’yı aldı. 

1697’de elflere savaş açan Sauron, Eregion’u yıktı. Üç yüzüğün yerini öğrenebilmek için Celebrimbor’a işkence etti ve elf yüzüklerin yerini söylemeyi reddedince O’nu öldürttü.

3441, ikinci çağın sonlarında Sauron yenildiğinde tek yüzük Isildur tarafından alındı ve sonrasında kayboldu. Tek yüzük Sauron’un kontrolünden çıktıktan sonra üç yüzüğün taşıyıcıları üçüncü çağ boyunca “Eskinin güzel hatıralarını korumak, zamanın durduğu ve çöküşün bastırıldığı yerleri efsunlarla çevirip barışı sürdürmek, gerçek batının mutluluğundan bir görünüş” için kendi yüzüklerini kullanabildiler(Mektup #131). 

25 Mart 3019’da Tek Yüzük yok edildikten sonra yüzükler güçlerini kaybetti ve onlar tarafından işlenmiş her şey zayıflamaya başladı. 29 Eylül 3021 yılında taşıyıcıları Orta Dünya’dan ayrılarak Batı’daki Ölümsüz Topraklara giderken yüzükleri de yanlarında götürdüler. 


Narya 
Ateş yüzüğü Narya kırmızı bir taşla süslenmiştir. Yüzük savaşı zamanında Narya’nın taşıyıcısı Gandalf’tır.

İkinci Çağ, 1693’te üç yüzük saklandığı zaman Narya Gil-galad’a emanet edilmiş, O’da yüzüğü Gri Limanların Lordu Cirdan’a geçirmiştir. Gil-galad’ın bunu ne zaman yaptığı tam olarak bilinmemektedir. “Galadriel ve Celeborn’un Geçmişi” hikâyelerinden birine göre Gil-Galad Narya’yı Cirdan’a Celebrimbor’dan aldıktan çok kısa bir süre sonra vermiş ve bu düşünce “Yılların Öykülerinde” yapılan açıklamalarla desteklenmiştir. Silmarillion’da ise Cirdan’ın başından beri Narya’ya sahip olduğu ima edilmektedir. Ancak “Galadriel ve Celeborn’un Geçmişi” nde Gil-Galad’ın Narya’yı Cirdan’a vermek için ikinci çağ 3431 yılındaki son ittifakla birlikte Lindon’dan ayrılmasını beklediği anlatılmaktadır.

Üçüncü Çağ, 1000 yıllarında Gandalf Gri Limanlar'a vardığında Cirdan onun yüce ruhunu görerek en bilge büyücülerden olduğunu anlamış ve Narya’yı şu sözlerle Gandalf’a vermiştir:

“Alın bu Yüzük’ü, Efendim,” demişti; “çünkü sizin uğraşınız çok zorlu olacak; ama bu yüzük, üzerinize alacağınız yorgunluk içinde size destek olacaktır. Bu Ateş yüzüğü’dür, bununla birlikte, belki, giderek soğuyan bir dünyadaki yürekleri yeniden tutuşturabilirsiniz.” Güç Yüzüklerine Dair Ekler: "Yılların Öyküsü,"

Gandalf Narya’yı gizlice taşıdı ancak Saruman Cirdan’ın hediyesinden haberdar oldu ve Gandalf’a gücendi. Gandalf’ın ruhu Narya ile efsunlandı ve Sauron’un yıkıcı ateşine küçük umut ateşiyle karşı koydu. Yüzük savaşının ardından Gandalf, Gri Limanlara Narya’yı açıkça takarak geri döndü. Elrond ve Galadriel, Vilya ve Nenya’nın taşıyıcılarıyla birlikte batıya yelken açtıklarında kendi yüzüğünü de beraberinde götürdü. 

Sözcük Bilgisi
Muazzam Narya, Ateşin yüzüğü, Kırmızı yüzük ve üçüncü yüzük olarak da bilinen Narya ismi Quenya dilinde “Alev, ateş” anlamına gelen "nar" kelimesinden gelmektedir.


Nenya
Su yüzüğü Nenya, mithrilden yapılmış ve beyaz bir elmasla süslenmiştir. Galadriel, Nenya’nın taşıyıcısıdır.

Galadriel, Nenya’yı İkinci Çağ 1693’te yüzükler ilk saklandığı zaman Celebrimbor’dan almıştır. Nenya’yı Lothlórien’in altın ağaçlarının güzelliğini korumak, onların sanki “Solmayan, değişmeyen ya da ihmalsizliğe düşmeyen ebedi topraklar olarak görünmesini sağlamak için kullanmıştır.”(Yüzük Kardeşliği)

Galadriel ayrıca yüzüğün gücünü Lothlórien sınırlarını dış dünyada büyüyen Sauron’un gölgesinden savunmak için kullanmıştır. Üçüncü çağda Orklar Dumanlı Dağların yakınlarını istila etmişler ve Khazad-dum’da bir Balrog uyanmıştı. Kötücül güç Lothlórien’den geçen Anduin’in karşı kıyısındaki Dol Guldur kalesini inşa etmesi için bir büyücü çağırmıştı. Daha sonra büyücünün Sauron olduğu öğrenilecekti. Sauron Mordor’a döndükten sonra Dol Guldur’daki ileri karakolu komuta etmesi için Nazgul Khamul’u atadı. Lothlórien’in korunan sınırlarından geçemeyen Sauron Galadriel’in üç yüzükten birine sahip olduğundan şüphelenmiş olsa bile, Nenya ondan saklı kaldı.

3019’un başlarında Frodo Baggins Lothlórien’e geldiğinde Galadriel Nenya’yı ondan gizlemedi. Tek yüzüğün taşıyıcısı olduğu için Frodo diğerlerinden farklı olarak Galadriel’in parmağındaki Nenya’yı görebildi. Galadriel Frodo’ya eğer tek yüzüğü yok etmeyi başarabilirse Nenya’nın gücünü kaybedeceğini ve Lothlórien’in zayıflamaya başlayacağını söyledi. Bu durum Galadriel’i çok derinden üzmesine rağmen O ve diğer Elfler Sauron’un tamamen yenileceğini bildiklerinden buna katlanmaya razıydı. 
Galadriel’in denize açılıp ölümsüz topraklara dönme arzusu Nenya ile kuvvetlenmişti. 29 Eylül 3019’da, Sauron’un düşüşünün ardından Galadriel Nenya’yı da yanına alarak batıya gitmek için Orta Dünya’dan ayrıldı. 

Sözcük Bilgisi
Su Yüzüğü, Ak Yüzük ve Adamant Yüzüğü- anlamı “Elmas” olarak da bilinen Nenya ismi ”su” anlamına gelen "nen" kelimesinden gelmektedir.



Vilya
Gök yüzüğü Vilya’nın üçler arasında en güçlü olduğu söylenir. Altından yapılmış yüzük mavi bir taşla süslenmiştir. Yüzük Savaşı zamanında Vilya’nın taşıyıcısı Elrond’dur.

Vilya ilk olarak güvende tutması için Gil-galad’a verilmiş ve O’da yüzüğü Elrond’a vermiştir. Gil-galad’ın bunu ne zaman yaptığı tam olarak bilinmemektedir. “Yılların Öykülerine” göre Gil-galad yüzüğü ikinci çağ 3441 yılında, ölmeden önce vermiş ancak ölmeden ne kadar önce olduğu belirtilmemiştir. “Galadriel ve Celeborn’un Geçmişi” hikâyelerinde Gil-galad’ın Vilya’yı Elrond’a onu kendisine vekil atadığı ikinci çağ, 1701 yıllarında verdiği anlatılmaktadır. 

Elrond, Vilya’yı Rivendell’i sığınak olarak korumak ve Sauron’un hizmetkârlarından uzak tutmak için kullanmıştır. Elrond Vilya’yı Yüzük Savaşına kadar gizli tutmuştur. 29 Eylül 3021’de Yüzük'ü de beraberinde alarak denize açılmıştır. 

Sözcük Bilgisi
Safir Yüzük, Mavi Yüzük ve Gök Yüzük olarak da bilinen Vilya, “Gök, Gökyüzü” anlamına gelmektedir. Vilya kelimesi dünyayı çevreleyen en iç hava katmanı anlamına gelen Vilna kelimesinden türemektedir.


Anduril

Anduril


Anduril’in, veya ilk adıyla Narsil'in, kim tarafından yapıldığı tam olarak bilinmese de Cüce Telchar tarafından yapıldığı söylenir. Telchar, İlk Çağ'da yaşamıştır ve yaşadığı bölge Nogrod'daki en ünlü demircilerden biridir. 
Narsil’in adı “Güneş” anlamına gelen “anar” ve “Ay” anlamına gelen “isil” den gelmektedir. Bu ismi ona kimin verdiği veya ilk sahibinin kim olduğu bilinmemektedir; fakat bir şekilde Numenorlular’ın eline geçmiş ve soyları Numenor’un ilk kralı Elros’a dayanan Andunie Efendileri’nin aile yadigarı olmuştur. Kılıcın bilinen tarihi Elendil ile başlar.



Elendil
İkinci Çağ’ın 3119’uncu yılında doğmuştur. Numenor'dan kurtulanların lideridir. Orta Dünya’ya adım attığında şu sözleri söylemiştir:
Et Eärello Endorenna utúlien. Sinome maruvan ar Hildinyar tenn' Ambar-metta!
Engin Deniz'den Orta Dünya'ya geldim. Hem ben hem varislerim bu yerlerde ikamet edeceğiz dünyanın sonuna dek. 
Gondor ve Arnor'un yüce kralıydı. Kılıcın sahibi oydu ve onun zamanında kılıç parlıyordu. Narsil Arnor ve Gondor'un sembolü haline gelmişti. İkinci Çağ’ın 3341’inci yılında, Son İttifak Savaşı'nda Elendil ve Gil-Galad birlikte savaşıyorlardı. En sonunda Sauron ortaya çıkmıştı ve Elendil ile Gil-Galad'ı orada katletti. Kılıç Elendil'in altında kalarak 2 parçaya ayrılarak kırıldı. Daha sonrasında oğlu Isildur kılıcın kabza kısmını aldı ve Sauron'un boş bir anını yakalayıp parmağını kesti. Kılıcın parlaklığı o an sönmüştü. Tek Yüzük İsildur'un eline geçmişti, ama o yüzüğü Hüküm Dağı'na atmayı reddetti.



Isildur
Aslında Isildur için kılıcın sahibi denemez; çünkü Isildur sadece kılıcı varislerine Isildur'un soyundan geldiğini göstermek için kendisi tarafından Ayrıkvadi'ye götürülmesini istemiştir. 

Sauron'un düşüşünden sonra Isildur Gondor'a dönmüştü. Karısına ve en küçük oğluna doğru gitmek ve Elrond'a danışmak için yola koyulmaya karar verdi. Yanında 200 kadar da tecrübeli asker vardı. Yolculukların 30’uncu gününe geldiklerinde herkes şarkılar söylüyordu ve mutluydu. Gidilecek yolun neredeyse son safhalarındaydılar. Güneş aniden bulutların arkasına geçtiğinde Orklar çığlıklar savurarak Isildur ve yoldaşlarına doğru gidip saldırmaya başladı. Pusuya düşürülmüşlerdi. Sayıları tam belli olmasa da yaklaşık onların 10 katıydı. Çok sinirliydiler. Her nekadar Isildur'un askerleri tecrübeli de olsa bu kadar orka karşı birşey yapamazlardı ve zemin onun yapmak istediği taktiğe elverişli değildi. 
"Sauron'un kendisi ölmüş olsa bile intikamı yaşıyor"
Orklar giderek yaklaşıyordu ve Isildur silahtarına şöyle dedi: 
Bunu senin korumana veriyorum. Ne olursa olsun bunu koru ve ele geçirmelerine engel ol. Arkadaşını da al ve buradan kaçın. Size emrediyorum! 
 Ohtar o sırada eğildi ve Isildur'un elini öptü. Ardından arkadaşıyla birlikte Ayrıkvadi’ye doğru yola devam ettiler.

Orklar geri çekilmişti. Isildur onların geri gelmeyeceğini düşünüyordu ama yanılmıştı. Orklar yeniden tüm gücüyle toparlandığında ışık giderek azalıyor ve Isildur şansının olmadığını düşünüyordu. Elendur babasına;
Bu iğrenç yaratıkları korkutacak ve sana itaat etmelerini sağlayacak olan güce ne oldu? Yoksa yararsız mı?"
Heyhat, öyle. Onu kullanamam. Ona dokunmak bile bana büyük bir acı veriyor. Ve onu irademe boyun eğdiricek gücü bulamadım. Benden çok daha güçlü birine ihtiyaç duyuyor yüzük. Onurum yıkıldı. Üç Yüzük'ün Koruyucular'ına gitmeli.
En sonunda Elendur dayanamadı.
Ciryon öldü ve Aratan ölmek üzere. Son danışmanınız olarak size tavsiye vermek, emretmek zorundayım tıpkı sizin Ohtar'a verdiğiniz emir gibi. Gidin! Yükünüzü alın ve ne pahasına olursa olsun onu Koruyucular'a bırakın, askerlerinizi ve beni terk etmeniz gerekse bile!
Yapmam gerekeni biliyordum, ama acıdan korktum ve seni bırakıp gidemezdim. Bağışla beni ve seni bu duruma getiren gururumu.
Daha sonra Isildur yüzüğü boynundan çıkarıp parmağına taktı. Ama nehirdeyken yüzük ona ihanet etti ve ork'un zehirli okunun kalbine ve boğazına isabbet ettiği sırada öldü. 
Ohtar ve arkadaşıysa güvenli bir şekilde kılıcı Ayrıkvadi'ye götürdü ve kılıcın sıradaki sahibi ve kral olacak Aragorn’a soyu ve mirası anlatılana kadar kılıç Ayrıkvadi'de kaldı. Uzun bir süre Narsil sahipsiz kalacaktı.



Aragorn
Isildur'un ölümünden yaklaşık 3000 yıl sonra onun soyundan gelen Aragorn, Sauron'un kendini iyice belli etmesi ve 20 yaşına geldiğinden kılıcı yanında taşıyordu. Yüzük Kardeşliği Ayrıkvadi'den ayrılmadan bir kaç gün önce kılıç yeniden dövüldü. Tekrar yapıldığında yine parlaktı ve kenarları çok keskindi. Kılıç sahibi bulmuştu. Kılıca Anduril ismini veren ise Aragorn'du. Ona ''Anduril! Batı'nın Alevi!"' dedi.

Aragorn kılıcı aldıktan sonra kılıç önemli roller üslendi. Miğfer Dibi savaşında kırılmış olan kılıcın tekrar dövüldüğünü gören Rohan'lılar Aragorn'dan cesaret aldı. Minas Tirith savaşının kazanılmasında ise rolü gerçekten büyüktü. Rohan ile savaşa yardıma giderken Dunharrow'da Dimhold yoluna girdi.

Yol boyunca Ölüler tarafından takip edildiler. Erech Taşı’na vardıklarında Aragorn sordu: 
Yeminlerini bozanlar, neden geldiniz?
Yeminimizi yerine getirip huzur bulmak için.
Aragorn kendisinin Isildur'un varisi olduğunu söyleyerek kendisine yardım ettikleri takdirde yeminlerini yerine getirmiş sayacaklarını söyledi. Bunun üzerine yola koyuldular. Umbar Korsan Filolar'ını yakaladılar ve ölülerin de yardımıyla gemilerin kontolünü ele geçirdiler. Bazı korsanlarsa kaçtı. Aragorn onların yeminini yerine getirmiş saydığını söyledi ve ölüler de sonsuza kadar huzura kavuştular. Aragorn ve yanındakiler ise Minas Tirith'e doğru yola çıktılar.

Aragorn, Gimli, Legolas, Kuzeyin Kolcuları ve korsanlar yüzünden Minas Tirith’e gidememiş Gondor askerleri savaşa katıldı. Umbar Korsanları'nı bekleyen Mordor Ordusu Elendil'in sancağının dalgalandığını ve Aragorn'u görünce dehşete kapıldı. Anduril'in önünde kimse duramadı. Anduril artık Narsil kadar parlak ve keskindi. Pelennor Çayırları Savaşı’ndan sonra da Kara Kapılar Muharebesi olmuş, Sauron'un ruhu, Yüzük’ün yok edilmmesiyle, Orta Dünya'dan tamamen gitmişti. Savaş kazanılmıştı ve Anduril Aragorn'un ölümüne kadar onunla kaldı. 
 
Arkentaşı - Arkenstone Nedir?

Arkentaşı - Arkenstone Nedir?



Thorin Meşekalkan tarafından aranan olağandışı şekilde büyük beyaz bir cevherdi Arkenstone. Ya da cücelerin ona verdiği isimle Dağın Kalbi. Thorin Meşekalkan, şöyle tanımladı "Bin fasetayla bir küreyi beğen; O, alev ışığında gümüş gibi parladı, güneşte su gibi, yıldızların altında kar gibi, ayın üzerinde yağmur gibidir." Yalnız Dağ Erebor'un altında Thorin'in atası Thráin tarafından keşfedildi ve cüceler tarafından şekil verilerek birçok parlama rengini hafif yansıtan ve onun kendi iç ışığıyla ışıldayan cevher yapıldı. Daha sonra Arkenstone, Durin'in halkının aile yadigarı oldu ama ejderha Smaug cücelerden dağı ele geçirdiği zaman (Üçüncü Çağ yıl 2770'te) kayboldu.

Thorin, 2941'de Smaug'dan Yalnız Dağ'ı geri almaya başladığı zaman Arkentaşı, geri almak için onun en arzuladığı hazineydi. Ama kuvvetler Smaug'un inine girdiği zaman Bilbo Baggins Arkentaşı'nı gördü ve Thorin'in ona ne kadar değer biçtiğini öğrenmiş olmak için herhangi birisine söylemeden onu cebine koydu. 

Thorin onu kendi için talep ettiğini ve onu alan herhangi birisini cezalandıracağını söylediği Arkentaşı'nı aramalarını birliğine söyledi. Sakin Bilbo hiçbir şey demedi; çünkü o, Arkentaşı ile ilgili karmaşık bir plan düşünmüştü. Bu zamana kadar Bard ve Dale insanları, ve Kral Thranduil ve Kuyutorman Elfleri, Ejderha hazinesinde bir pay aramaya Yalnız Dağ'a gelmişti. Onlar ordularıyla kapıların dışında kampta yaşarken Thorin, herhangi bir hazineyi bölüşmeyi veya onların taleplerini dinlemeyi reddetti. 

Bilbo, Bard tarafından yapılan taleplerin makul olduğunu düşündü. Bir muharebeyi engellemeyi ve meseleyi bitirmeyi umuyordu. Böylece o, evine gidebilirdi. Bilbo gizlice, Bard'a Arkentaşı'nı götürdü.


Ve böylece o, Thorin'le görüşmek için onu kullanabilirdi. Thorin onu ortada gördüğü zaman öfkelendi ve Bilbo’ya gitmesi için emretti. Thorin, Bard'a gümüş ve altın stoğunun ondörtte birini Arkentaşı için ödemeyi kabul etti ama o onun erkek akrabası Dain ve onun ordusu tarafından geri alınabileceğini düşündü ve ona ödemedi. Cüceler davranamadan Bolg tarafından yönetilen Goblinler ve Warglar'dan bir ordu geldi ve Cüceler, Elfler ve Dale İnsanları, Beş Ordular Muharebesi'nde onları yenmek için kuvvetlere katılmak zorunda kaldılar.

Thorin, öldürüldü Orcrist ve Arkentaşı, Erebor'un derinine gömüldüğü zaman Thorin'in göğsüne yerleştirildi. Ondan sonra Arkentaşı'nın, parlak bir şekilde parlayacak olduğu söylenir, her ne zaman Erebor, bir saldırıya uğramak üzere idiyse onun bir baskın ile alınamadığı gibi Yalnız Dağ'da cücelerin meskenini koruduğu söylenir.