Translate

Aracarnë'nin Öyküsü (Fan Fiction Hikaye)

Yazar: Savaş Arabacı Tarih: 22:29 Kategori: , , , , Yorum: Yorum Yap

Aracarnë'nin Öyküsü

Áracarnë, Valinor’da, Morgoth Bauglir’in henüz bu isimle anılmasından saatler önce doğmuştu. Ağaç Yılı hesabına göre 1495 yılıydı. Aman halkı o gün Taniquetil üzerinde Arda Kralı Sulimo Manwë’nin vermiş olduğu partiye akın etmişti. İşte Áracarnë o günün sabahında Laurelin’in solup söndüğü, altın ışıklarının yavaşça eriyip gittiği ve Telperion’un ise gümüş çiçeklerini açmaya başlayıp Aman diyarını ışığa boğduğu saatlerde doğdu. Babası ise Meretarad dedi. O ‘’kutlu gün’’ anlamına geliyordu. Ağaçların ışığının solduğu ve Aman’ın saadetinin sona erdiği o karanlık günde doğduğu için annesi ona Áracarnë ismini verdi. Quenyada ‘kızıl şafak’’ anlamına geliyordu. Fakat babasının verdiği ismini kullanmadı. Çünkü o gün festvail günü değil, Valinor’un kararışının günüydü. Bu yüzden ona Áracarnë denildi. Babası ve annesi Fëanor’un halkından idi. İkisi de gri gözlere ve uzun siyah saçlara sahiplerdi.. İsimleri kadim günleri anlatan şarkıların hiçbirinde geçmez. Ancak Ñoldor’un yüce soyuna mensup iki Elf oldukları ve babasının Fëanor’un sadık dostlarından olduğu bilinir. 

Fëanor, Ñoldor’u ikna edip Orta Dünya’ya dönmek, babası Finwë’nin ve Silmariller’in öcünü almak için çabalarken, babası da Fëanor’un yanında duranlardan, sesi en çok çıkanlardan biriydi. Morgoth’a karşı tarif edilemez bir nefret duyuyordu. Zaten Morgoth’un Valinor’un saadetli günlerinde sözlerine kulak vermeyenlerden, ortalığa saldığı fitneye kanmayanlardan biriydi o. Áracarnë henüz o günlerde hiçbir şeyi hatırlayamayacak kadar küçüktü. Sadece ona anlatılan kadarını biliyordu. Şimdiye kadar anlatılanlar da bizzat onun kendi ağzıyla söylediklerinden başkası değildir. Annesi, babası kadar hevesli değildi bu zahmetli yolculuğa. Henüz yeni doğum yapmıştı, fakat babası onu yolculuğa katılmaya ikna etti ve bunun hiç de hayırlı bir iş olmadığını anlaması fazla gecikmeyecekti. Ñoldor Orta Dünya’ya dönmeye karar verdikten sonra en önde Fëanor ile beraber yürüyüşe başlandı. 

Annesi Alqualondë’deki kıyımda katledilmişti. Babası onun katledildiğini gördükten sonra çılgına dönmüştü. Ve onun cansız bedeninin yanına gelene kadar, çekicini sallaya sallaya onlarca Falmari’nin, deniz elfinin cansız bedenini yere sermişti. Fakat onu teselli eden tek şey oğlu Áracarnë’nin hayatta olması idi. İlk tartışmalardan sonra bütün çocukları Alqualondë’den uzaklaştırmışlardı. O zamanlarda henüz ufak yaştaydı fakat Ñoldor’a has bir şekilde çabuk büyüyüp gelişiyordu. Fëanor ve halkı gemilere binip de Orta Dünya’ya gittikten sonra, Ñoldor ile Morgoth ordularının arasındaki ilk, Beleriand Savaşlarının ise ikincisi Mithrim’de gerçekleşti. Bu savaşa Dagor-nuin-Giliath adı verildi. Yani ‘’Yıldızlar Altındaki Savaş’. Savaş, Güneş'in ve Ay’ın henüz yükseltilmediği bir zamanda meydana gelmişti. Morgoth Ñoldor daha hazır olmadan, onları gafil avlamak istemişti. Fakat Ñoldor çabucak toparlandı ve bu savaşta galip geldi. Çünkü Ñoldur'un gözlerinde Aman’ın ışığı hala parlıyordu. Deliye dönen Fëanor korkusuzca Angband’a ilerlemeye devam ediyordu. Babası bu savaşta Fëanor ile beraber Angband’a yürümüş ve orada yiğitçe onu savunurken Balroglar tarafından katledilmiştir. Bedeni Fëanor'un oğulları tarafından alınıp Mithrim’e götürülmüş, gölün güney yakasına defnedilmiştir.

 Áracarnë artık genç bir delikanlı oluvermişti ve Morgoth’a karşı nefret duymak için çoğundan daha fazla sebebi vardı. Ve bu yüzden kendini bir savaşçı olarak yetiştirmek istedi. Durup dinlenmeden çalıştı. O Babası gibi çekiç değil, uzun bembeyaz bir kılıç kullanılıyordu. Bu kılıç ona Fëanor’un en büyük oğlu Uzun Maehros tarafından babasının diyeti olarak verilmişti. Maedhros ise bu kılıcı Valinor'dan, Kutlu Diyar'dan getirmişti. Ve babası Fëanor onu Maedhros için özel dövmüştü. Kabzası kızıl bir alev gibi parlardı daima. Üzerine Fëanor'un bulduğu Elf rünleri kazınmıştı. Áracarnë üstün kılıç kullanma kabiliyeti ile çabucak dikkat çekti. Fëanor’un halkı içinde itibar sahibi biri oldu. Daha sonraki günlerde Maedhros Morgoth’un tuzağına yakalanıp da Thangorodrim’in kulelerine zincirlendiğinde, Áracarnë arkadaşları ile ava çıkmıştı ve Dorthonion bölgesindelerdi. Geri döndüğünde bu acı haber onu derinden üzmüştü. Orada olup Maedhros’u korumak, onun uğruna canını feda etmek isterdi. Şöyle düşünmüştü: 

‘’Babam gibi olamadım. Efendimi canım pahasına korumam gerekirdi..’’ 

Fakat onun o devasa kulelerden kurtulamayacağını düşündüğü için de, herhangi bir harekette bulunmadı. Tam da bu sıralarda Fingolfin ve oğullarının güruhu Mithrim Gölü’nün kuzey yakasına yerleşmişlerdi. Onların yolculuğu ise en zahmetli olanıydı. Fingon ile Maedhros Valinor’daki günlerden beri yakın birer dostlardı. Fingolfin’in oğlu Yiğit Fingon bu acılı hadiseyi duyduktan sonra, çok büyük cesaret gerektiren bir işe girişti. Amacı Maedhros’u kurtarıp, Ñoldor arasındaki bu ihtilafı sona erdirmekti. Bu zorlu yola çıkarken de yanına kimseyi almamış, kimsenin bir öğüdüne ihtiyaç duymamıştı. Ve kartalların kralı olan Thorondor’un da yardımıyla Maedhros’u kurtarmıştı. Fakat bu özgürlüğün bedelini Maedhros sağ elinin, bilek hizasından kesilmesi ile ödemişti. Mithrim’e döndükten sonra Maedhros, Fingon’a dönüp, ‘’Savaşçılarımdan istediğini hizmetine alabilirsin kuzenim.’’ dedi. O vakitlerde Ñoldor’un bütün askerleri yaman savaşçılardı. Yalnız biri Fingon’un dikkatini çekmişti. O da Áracarnë idi. Tıpkı babası gibi; uzun boylu, siyah saçlıydı. Gözleri grinin en koyu tonlarındaydı. Bakışları keskin ve deliciydi. Fingon onu hizmetine almak istediğinde Áracarnë buna çok sevindi. Çünkü Fingon'un yaptığı yiğitlik onu bütün Ñoldor'un içinde Kral kadar saygı değer biri yapmıştı ve kendisi de ona hayranlık duyuyordu. Bu vakitten sonra Maedhros ile Áracarnë’nin yolu çok az kesişti. Ama o, asla unutmadı efendisini.

 Daha sonradan Maedhros, Ñoldor'un tekrar ihtilafa düşmemesi için kardeşleriyle birlikte, Doğu Beleriand'a geçti. Ve burada yerleştiler. Áracarnë ise Fingon ile beraber Dor-Lomin'e giderek onun baş muhafızlarından oldu. Fingon, Dor-Lomin’in efendisiydi. Kuzeydoğu taraflarında Eithel Sirion, ve burada Barad Eithel bulunuyordu. Bu güçlü kale Morgoth’un kötülüklerini gözetlemek için Ered Wethrin dağlarının hemen doğusunda, Sirion nehrinin doğduğu yerdeydi. Hem Fingolfin’in hem de Fingon’un askerleri bulunurdu. Ñoldor’un Yüce Kralı Fingolfin’in ve tebaasının Orta Dünya’ya gelişinin 60. yılında Morgoth onları gafil avlamak isteyip bir saldırı düzenledi. Fakat Ñoldor çabuk toparlandı ve Morgoth’un ordularına hızla karşılık verdi. Morgoth’un asıl büyük ordusu Dorthonion’daydı. Batıdan Fingolfin ve Fingon’un, Doğudan da Maedhros’un birlikleri onları iki yandan kıstırmışlardı. Áracarnë, Fingon’un yanında, ordunun ön saflarındaydı ve henüz savaş başlamamıştı. Fingolfin, Maedhros’un borusu vadide yankılanmadan saldırıya geçilmeyeceğini emretmişti. Onun aklı ise bir an önce düşman saflarına dalmaktaydı. Maedhros’un birlikleri Ladros’tan aşağı indi ve gümüş borularını öttürdüler. Vadi derin derin üç kez yankılandı o tok seslerle. Birliklerin en önünde Maedhros görünüyordu. Atını mahmuzlamış, kılıcını ileri doğru uzatmıştı ve rüzgara teslim ettiği kızıl saçları batan güneşin ışıkları gibi parıldıyordu. Kılıcını tekrardan havaya kaldırıp naralar ata ata sürmeye devam ettiler atlarını. Hepsi birden dağlardan aşağı akın etmişlerdi. Batı yönünden de Fingolfin ve Fingon borularını öttürdüler ve vadi tekrar tok seslerle yankılandı. Böylece Batı’nın orduları da ork saflarına dalmış oldu. Ork reisleri bir an için neye uğradıklarına şaşırdılar. Áracarnë ileride, kendinden biraz uzakta Maedhros’u gördü. Maedhros, delirmişçesine savuruyordu kılıcını ve Orklara aman vermiyordu. Áracarnë hemen sürdü atını ondan yana ve eski efendisinin yanına varana kadar birçok Orkun başı ile gövdesini ayırdı. Sonunda ikisi bir araya gelince Fëanor’un müthiş sözcüklerini bağırarak tekrarladılar. ’Ñoldor’un zaferi muhteşem olacak.’’ Bu sözleri söylerken atları şaha kalkmıştı. Orklar büyük bir bozguna uğradılar. Geriye çok azı kalmıştı. Fakat onlara da acıyacak değillerdi. Batıdan ve Doğudan gelen ordu birleşti ve son saldırıya hazırlandılar. Ordunun önünde Fingolfin, Fingon, Maedhros ve Maglor vardı. Hemen arkalarında da Ñoldor’un önde gelen komutanları ve beyleri yer alıyordu. Maedhros tüm haşmetiyle ordunun önüne çıkıp askerlerine döndü ve o şöyle seslendi onlara: 

Beylerim, askerlerim bugün yeniden karanlığa karşı birlik olma günüdür! Bugün düşmana korkuyu hissettireceğimiz gündür! Halkımızın topraklarının, Morgoth’un uşaklarının ayakları altında çiğnenmesine izin mi, vereceğiz? Atam Fëanor ve yoldaşlarının kanlarının aktığı bu topraklara o pisliklerin tek bir tanesi bile yanaşamamalı. İşte bugün bunu kanıtlayacağımız gündür. Şimdi özgürlüğümüz için, damarlarınızda akan yüksek Ñoldor kanının verdiği güç ile, çocuklarınız ve eşleriniz için sürün atlarınızı. Ñoldor için canlarını feda eden şanlı Fëanor ve yoldaşları için sürün! Titretin bastığınız toprakları! Titretin ki düşman korksun Batı’nın Efendilerinin gelişinden!‘’ dedi.

 Bu sözlerin ardından Yüce Kral Fingolfin son bir kez gümüş boruların öttürülmesini emretti ve vadi bu kez daha da tok bir sesle yankılandı. Hızla sürdüler atlarını Morgoth’un uşaklarının üzerine Kadim Elflerin en kuvvetlileri. Daha sonradan Anfauglith olarak adlandırılacak olan Ard-Galen düzlüklerinde de son Orkların kellerini biçtiler. Savaşın bitiminin ardından Áracarnë ve Maedhros kısa bir sohbet ettikten sonra yurtlarına dönmek üzere ayrıldılar. Bu savaşın adına Dagor Aglareb, ‘’Şanlı Muharebe dendi.’’ Orklar ilk başta sayıca Ñoldor ordusundan katbekat fazlaydı. Fakat bunlar Batı’nın Yüksek Elfleri idiler. Zaten Morgoth'da bu mağlubiyetinden sonra Ñoldor’u kolayca alt edemeyeceğini, hele de Orklarla kesinlikle bir sonuç alamayacağının farkına vardı. İşte bu yüzden karanlık mahzenlerinde en kötücül işlerini yapmaya koyuldu. 

Bu savaş, Ñoldor efendilerine bir şeyi gösterdi. Morgoth’un uyumadığını. Bu yüzden Angband üzerindeki kuşatmayı daha da güçlendirmeye çalıştılar. Kalelere daha fazla asker gönderildi. Áracarnë’de gönüllü olarak Barad Eithel kalesine gitti. Ve orada ikinci komutan oldu. Bundan sonraki yaklaşık 90 yıl içinde, Morgoth açık açık bir saldırı yapamadı. Bu süre içerisinde Nargothrond ve Gondolin’in inşaları tamamlandı. Güneşin yükselişinin 155. Yılında, Morgoth Helacaraxë üzerinden bir ordu yolladı. Amacı Hithlum’a batı tarafından girmekti. Fakat Fingon, dağlardan ani bir saldırı ile onları bozguna uğrattı. Bu savaş’ta Áracarnë, Barad Eithel Kalesi’nde kalmıştı. Kendisi bunu istemese de Fingon öyle emretmişti. Morgoth’un aklının ne kadar kurnaz ve kestirilemez olduğunu bilen Fingon, onun Batı'dan saldırırken, Ered Wethrin üzerinden de başka bir ordu gönderebileceği kuşkusuyla, Áracarnë’i Barad Eithel’de bırakmıştı. Daha sonradan bu kuşkusunun beyhude olduğu belli olmuştu. Çünkü Morgoth, Dagor Aglareb’te çok büyük kayıplar vermişti. Yine bu savaşta da verdiği kayıplarla birlikte iyice azalmıştı uşaklarının sayısı. Ama o karanlık kalesinde her zaman yeni planlarını yapmaya devam etti. 

İşte bundan yaklaşık 100 yıl sonra, 260 senesinde kuzey ejderlerinin ilki olan Glaurung meydana çıkmıştı. Henüz gençti yaşı dolayısıyla. Ama yine de, ağzından ateş püskürterek Elfleri önüne katıp, onları Ered Wethrin’in yamaçlarına kadar kovaladı. Fakat bunu haber alan Ñoldor’un genç prensi Fingon, nesilden nesile anlatılacak yiğitliklerinden birine daha kalkıştı. Hemen yanına atlı okçu birliklerini de katarak, Glaurung’un peşine düştü. Áracarnë de o gün Fingon ile birlikte at sürenlerin arasındaydı. Birliklerin en önünde, Fingon’un yanındaydı. Efendisinin hanesinin, güneş vurdukça etrafına daha da ışık saçan, askerlerin haykırışlarına canlılık katan gümüş sancağını taşıyordu. Ağaçların ışıltısını gözlerinin en derinlerinde taşıyan bu askerlerin yürekleri kor gibi tutuşuyordu. Her ok atışlarında bu genç ejderha derinden bir çığlık koparıyordu. Glaurung henüz daha genç yaşlarında olduğu için, Ñoldor’un çelikten oklarına daha fazla dayanamadı ve Ard-Galen düzlüğü boyunca kuzeye doğru kaçmaya başladı. Sonunda Angband’ın derinliklerindeki mahzenlere döndü. Fingon’un bu başarısı onun şüphesiz çok iyi bir komutan ve prens olduğunu bir kez daha göstermişti. İşte bu saldırıdan sonra Morgoth’un planları bir kez daha başarısız oldu. Ve yaklaşık 200 yıllık tetikte bir huzur dönemi başlamış oldu. 

Bu zaman içerisinde Áracarnë Barad Eithel Kalesindeki yaşamaya devam etti. Birkaç kez de Fingon’un isteği ile Hithlum ve Dorthonion bölgelerine gidip geldi. Bu yıllarda İnsanların Batı’ya geldiği yıllardı. Fingolfin ve Fingon da onları selamlamak için 320 yılında Áracarnë’yi ve bir grup Ñoldo’yu Estolad’a yolladı. Áracarnë burada Marach oğlu Malach ile tanıştı ve onunla dost oldu. Daha sonra Malach, Áracarnë ile beraber Hithlum’a kadar geldi ve Yüce Kral Fingolfin’in hizmetine girdi. Áracarnë de tekrar Barad Eithel’e döndü. Daha sonra Hador, Fingolfin’in hizmetine girdi ve Fingolfin, Hador hanesine Dor-Lomin topraklarını hediye etti. Bundan sonra 455 senesine kadar da herhangi bir olay yaşanmadı. 

Bu yılın karanlık ve soğuk bir kış gecesinde Morgoth Thangorodirm kulelerinden aşağı Ateşin Kırbaçları Balroglardan bile daha hızlı ilerleyebilen ateş nehirleri yolladı. Ard-Galen düzlüğü tamamen yandı ve bir anda toza dumana, küle dönüştü her şey. Şimdi Dagor Bragollach başlıyordu. ‘’Ani Alev Muharebesi’’ anlamına geliyordu bu da. Morgoth’un orduları bu sefer çok genişti. Önlerinde Glaurung ve Balroglar da vardı. Ñoldor’un Angband üzerindeki 400 yıllık kuşatmasını böylece yıkmış oldu Arda’nın yazgılarının efendisi Morgoth. Áracarnë Fingolfin ve Fingon’un orduları ile beraber, Finarfin oğullarının yardımına yetişmek için hemen hazırlık yapıp Dorthonion’a sürdüler atlarını. Fakat Morgoth’un ordularına mukavemet gösteremediler. Ve Barad Eithel kalesine kadar geri püskürtüldüler. Áracarnë kalenin önünde diğerleri gibi canla başla savaşıyordu. Elinde Maedhros’un ona verdiği Aikanáro vardı. Her kılıcını sallayışında Lacho calad! Drego morn!, ‘’Alevlen ışık! Defol gece!’’ diye haykırıyordu. Ve o zayıf kış güneşinin altında Aikanáro sayısız Ork şah damarı kesmişti. Fakat Ñoldor’un yüreği ne kadar cesaret dolu olsa da Morgoth’un orduları da o derece fazlaydı. Bu kaleyi Morgoth'dan koruyabildiler fakat bu onlara binlerce Ñoldo’nun ve insanın canına malolmuştu. Hador hanesinin lideri Hador Lorindol, Finarfin oğulları Aegnor ve Anrod’da katledilmişti. Hador Áracarnë’nin dostuydu. Onun Ork reisi tarafından, haince arkasına vurulan bir balta darbesiyle yere yığıldığını gören Áracarnë, Hador’un oğlu Galdor ve yanındaki adamları ile birlikte o tarafa doğru davrandı. Fakat geç kalmışlardı. Orklar Hador’un bedeni ayakları altına almışlar, onlarla dalga geçiyorlardı. Galdor babasının bedenine yapılanları görünce gözü hiçbir şeyi görmeyerek Ork saflarına daldı. Áracarnë ve yanındakiler onu durduramadılar. Galdor henüz 20 yaşındaydı ve hanesinin varisiydi. Bunun üzerine onlar da Galdor’u korumak adına onun yanına kadar kılıçlarını savura savura gittiler. Sonrasında ise onu da zorla yanlarına alıp kaleye döndüler. Áracarnë de Barad Eithel kalesini terkedip, Hithlum’a, Fingon’un yanına döndü. 

Bundan sonraki yıl ise hüzün yılıydı. Ñoldor’un bu kötülükle başa çıkamayacağını anlayan Fingolfin, ani bir kararla atı Rochallor’a atlayıp sürdü atını Angband’a. Fakat Fingon bir gün önce ufak bir birlik ile Mithrim’i aşmış ve Ered Lomin’in kuzey yamaçlarına doğru keşfe çıkmıştı. Áracarnë de her zaman ki gibi efendisinin peşinde at sürüyordu. Hithlum’a döndüklerinde babasının birden çıkıp, atını kuzeye doğru bir fırtına gibi sürdüğünü söylediklerinde Fingon onun Angband’a gittiğini anlamıştı. Ve hemen emir verip Hithlum’daki bütün Ñoldor’un at binmesini emretti. Fakat daha hazırlıklara yeni başlamışken kuzeyden iki kurt binicisi geldi. Ellerinde Fingolfin’in kılıcı Ringil’in kırılmış kabzasını havaya kaldırıp önlerine attılar. Ve Fingon atını mahmuzlayıp aniden koşturdu onlara doğru. İkisinin de kellelerini omuzlarından ayırmıştı. Şimdi ise atından atladı ve gözlerinden yaşlar geliyordu. Bu kara haber, Hithlum’a çok büyük bir keder getirmişti. Fingon, Ñoldor’un Yüce Kralı oldu.

 Fingolfin’in ölümünün üzerinden 6 yıl geçmişti ki Morgoth Hithlum üzerine bir kez daha saldırdı. Bu seferki ordu çok büyüktü. Bir kısmı Ered Wethrin’e yöneldi ve orada Barad Eithel kalesini koruyan Galdor bir Ork’un okuyla yere devrildi. Yerine henüz 21 yaşındaki oğlu Hurin geçti ve Orkları Ard-Galen düzlüğü boyunca sürdüler. Fakat şimdi Hithlum üzerine gelen ordu çok daha büyüktü ve Fingon’un orduları sayıca azdı. Orkların batıdan geleceğini haber alan Fingon Mithrim Dağları’nın uzun çam ağaçları arasına gizledi ordusunu. Orkların kapkara miğfer ve kılıçlarını gördükleri an Fingon, "Savo chûr an dagor!", ‘’Savaşa hazırlanın!’’ dedi. Biraz daha yaklaştıklarını gördüğü anda "Qualmë cottolvannar!", ‘’Öldürün düşmanlarınızı!’’ diye bağırdı ve gümüş borozanların çıkardığı o tok ses Orkların kara yüreklerini titretmeye yetti. Áracarnë, Fingon’un beyaz-mavi sancağını upuzun kaldırdı havaya ve rüzgarda raks edişini izledi. Fingon ile beraber mahmuzladı atını. İlk saldırıları kuvvetli olmuştu fakat sayılarının Ork ordularından az olması onları kötü etkiliyordu. Áracarnë bir elinde sancağı, diğer elinde uzun kılıcı Aikanaro’yu tutuyordu. Ñoldor’un kılıçları Orkların arasında kış gecelerinin yıldızları gibi parıldıyordu. Fakat şimdi Fingon’un ordusu Orklar tarafından doğuya doğru sürülmeye çalışılırken tam da bütün ümitlerin tükendiği anda Cirdan’ın birlikleri geldi. Upuzun mızrakları ve mavi zarif kalkanları ile Falathrim o gün Batı’nın kadim ordularını hatırlatıyordu. Bütün ümidini kaybetmiş olan Ñoldor askerleri onları görünce krallarının etrafında toplanıp son bir saldırıya hazırlandılar. Fingon, "Á mahta tenna ilyë ohtari firuvar!", ‘’Son askere kadar savaşın!’’ dedi ve Áracarnë sancağını gökyüzünü delercesine havaya kaldırıp bağırdı, ‘’Zafer bizim olacak!’’. O andan sonra Ñoldor ve Falathrim birlikleri kılıç ve mızrakları ile Orkların kara kalkanlarını yardılar ve biçtikleri Orkların kemikleri güneşin ışıklarında parlıyordu. Evet bir zafer daha kazanmışlardı. Ama artık Ñoldor birlik oluşturmadıkça, nihai bir zafer kazanılamayacağını anlayan Maedhros, bu muharebeden dokuz yıl sonra Beleriand’un dört bir yanına ulaklar gönderdi. Ve hatta Ered Lindon’un doğusundaki cüce krallıkları Nogrod ve Belegost’a bile.

 Ayrıca Beren ve Luthien’in yaptığı büyük işleri duyan Maedhros, bunu Morgoth’un yenilmez olmadığına yormuştu. Maedhros, toplayabildiği en büyük orduyu toplayıp Angband’a yürümeyi planlıyordu. Ulaklar Hithlum’a ulaştıklarında, Áracarnë onları Kral’ın huzuruna çıkardı ve Fingon kağıdı açıp okuduğunda, yüzünde bir tebessüm oluştu. Maedhros’un bu fikri onu sevindirmişti. Bu haberle birlikte, Hithlum’da büyük bir sevinç ve umut doğmuştu. Fingon savaş hazırlıklarının yapılmasını emretmiş ve bir yıl sonra da yeni gelen ulakların haberleri ile birlikte Kuzey’in Ñoldor’u Angband’a hareket etmişti. Maedhros'un birliği çok kalabalıktı. Batı’dan bazı Falathrim, Nargothrond’dan Gwindor önderliğinde ufak bir birlik, Brethil ve Dor-Lomin insanları, Nogrod ve Belegost cüceleri, Maedhros’un Himring’teki ordusu ve Caranthir ile Maedhros’un emri altında olan Doğulu insanlar. Bu savaşta Áracarnë Fingon ile beraber Hithlum’dan gelmiş, Ñoldor’un ordularının sancağını taşıyordu. O gün Fingon’un yanındayken aynı babasına benzemişti. Mavi çelik bir miğfer takmıştı başına. Üzerinde ise güneşin ışıklarını etrafına savuran bembeyaz zırhı vardı. Fingon ordularını Ered Wethrin’in ormanları içine gizlemişti. O anda Turgon’un on bin kişilik ordusunun gelişini gördüler. Turgon’un gelişi bütün herkesin umudunu ikiye katlamıştı. Fingon avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Askerleri onun nidaları ile daha da gaza geldiler. Sonrasında Gelmir’in katledilişi ile beraber, Gwindor’un dayanamayıp ileri atılmasının ardından, Fingon’un komutuyla savaş başlamış, Ñoldor orduları Angband orduları üzerine çullanmıştı. Savaşın ilk anlarında öylesine ani bir saldırı yaptılar ki az kalsın Morgoth’un ordularını yenilgiye uğratıyorlardı. Áracarnë, savaşın başından beri efendisi Fingon’un yanından hiç ayrılmamıştı. Hurin ile Huor da yanlarındaydı. Fakat Morgoth tam zamanında ordularını dışarı saldı ve Fingon’un birliklerini hezimete uğrattı. Fingon yavaş yavaş geri çekilmeye başlamıştı. Áracarnë şimdiye kadar kaybettiklerini düşündü ve onu canı pahasına korumak için elinden geleni yapacaktı. Hemen sonra Turgon kardeşinin haberini almış ve onu korumak için atını o yana sürmüştü. Ork saflarını yara yara yanına kadar geldi. Bu sırada Maedhros da borularını öttürmüş, doğu tarafından Ork saflarını yarmıştı. Fakat Morgoth son hamlesini de yaparak bütün Angband’ı boşaltmıştı. Ejderler, Balroglar ve onların önlerinde Glaurung ile Gothmog. Tam da o saatlerde Maedhros Doğuluların ihanetine uğramıştı ve bunu haber alan Áracarnë, artık Turgon’un gelişi ile birlikte, Edain’e de güvenerek Fingon’un ve güvende olduğunu düşünerek yanına aldığı birlikle Maedhros’un yanına sürdü atını. Maedhros’un birlikleri üç taraftan saldırıya uğramıştı. Áracarnë doğu tarafından ani bir saldırı ile Ork birlikleri arasına girdi ve Maedhros’un yanına kadar geldi. Fakat daha fazla mukavemet gösteremediler ve kaçmak zorunda kaldılar. Áracarnë savaşın ardından, yanındaki askerlerle, bir elin parmaklarını geçmiyorlardı, Hithlum’a dönme kararı aldı. Önce Maedhros ile birlikte güneye daha sonra da doğuya dönerek Aglon geçidinden aşağı indi. Oradan da Ered Gorgoroth ve Melian Kuşağı arasındaki bölgeye geçti ve Mindeb nehrinin kenarında iki Elf gördü. Bunlar Beleg ve Mablung idiler, savaşa Doriath’tan katılan iki cesur elf. Fingon’un birlikleri içindeydiler ve tabi Áracarnë onları tanımıştı. Onlardan Fingon’un ölüm haberini alıp, Glaurung’un dehşetini dinledi ve kedere boğuldu. Huor’un gözünden vurulan kara bir okla öldüğünü, Hurin’in ise esir alındığını öğrendiler. Azaghal’in yiğitliğini ve cüce ordularının mukavemetini duyduklarında şaşırdılar. Áracarnë bu haberler üzerine yıkılmıştı. Onlardan ayrıldı ve ne yapacağını bilmez bir halde dolaşmaya başladı bir süre. Daha sonra da güneye doğru indi. Artık bir efendisi yoktu ve kendine yeni bir efendi de kabullenmeyecekti artık. Bir gün Narog nehrinin yakınlarından geçerken Nargothrond askerleri tarafından tutuldu ve Kral Orodreth’in huzuruna götürüldü. Kim olduğunu anlattı ona ve sonra da burada yaşamasına izin verildi. Burada Gildor Inglorion ile tanıştı ve onunla yakın dost oldu. Onun Nargothrond’a gelişinin ardından 14 yıl sonra, yani 490 yılında Gwindor ve Turin, Nargothrond’a giriş yapmıştı. Turin, burada gerçek kimliğini açık etmemiş kendini Umarth oğlu Agarwen olduğunu söylemişti. Fakat sonradan Gwindor, Finduilas’a onun Hurin oğlu Turin olduğunun söyledi ve Orodreth ona büyük bir rütbe verdi. Nargothrond’un saadeti sürüp giderken Áracarnë burada, yaz ortası günü şenliklerinde gördüğü Gildor’un kızı Almiel’e sevdalanmıştı. Beyazlar içindeki Almiel boynuna yeşil zümrüt bir gerdanlık bağlamıştı. Kral’ın salonlarında ortaya çıkıp, dedesi Finrod’un arpını eline aldı ve ondan öğrendiği Valinor ezgilerini söylemeye başladı. Finarfin hanesine mensup olduğu için olarak sarı saçları ile Vanyar hanımlarını anımsatıyordu. Morilindë dedi Áracarnë ona. ‘’Bülbül’’ anlamına geliyordu bu. Ve Almiel de onun sevgisini hissetmişti yüreğinde. Bir güz akşamı Almiel elini verdi Áracarnë’e. Gildor da müsaade etmişti evlenmelerine. Fakat tam da bu yıl, Falas’tan gelen iki Elf, Ulmo’nun Cirdan’a söyledikleri haberleri getirdiler. Turin’in isteği ile yapılmış olan büyük köprünün yıkılmasını söylemişti Ulmo. Turin buna itiraz etti. Fakat Áracarnë, Gildor ve Gwindor ile onların haneleri köprünün yıkılmasından taraftılar. Turin’i, kibri yüzünden sevmiyordu Áracarnë. Onun bu kibrinin Nargothrond’un yıkımına sebep olabileceği fikrini paylaştı Gildor ile. Sevdiği birilerini daha kaybetmemek için Nargothrond’dan ayrılmak istiyordu. Gildor da kızını ve sevdiklerini korumak adına ona izin verdi ve Almiel ile birlikte eşi Isilme’yi de Áracarnë’nin yanına vererek onları Sirion'un Ağzı'na götürmesi gerektiğini söyledi. Áracarnë 495 yılının baharında, Almiel ve Isilme’yi de alarak Sirion’a doğru yola çıktı. Gildor ve oğlu Lathlind Nargothrond’da kaldılar. Aynı senenin yazında Sirion'un Ağzı'na ulaştılar.

 Burada Cirdan onlara kucak açtı ve Almiel ilk defa denize baktı derin derin. Martıların sesini dinledi burada kalıp. Onların gelişinden bir süre sonra Gildor ve Lathlind ile beraber yanlarında birkaç Elf daha Sirion’a gelmişti. Cirdan onu yanına çağırttı ve Gildor ona Nargothrond’un yıkımını, Glaurung’un gelişini ve Elflerin esir alınışını anlattı. Sadece çok azı kurtulabilmişti. Morgoth artık Beleriand’a hükmetmeye başlamış, her şey istediği gibi olmaya başlamıştı. Almiel, burada sürekli batıyı izlerdi. Denizin ötesinden gelen, Manwë Sulimo’nun rüzgarlarını çekerdi içine derin derin. 507 yılında Fëanor oğullarının Menegroth’ta yaptığı ikinci akraba katlinin ardından, katliamdan kurtulabilenler Sirion ağzına geldiler. Gelenler arasında Dior’ın kızı Elwing de vardı. Yanlarında, Beren’in Morgoth’un kara tacından kesip aldığı Silmaril de vardı. Onlar buraya geldiklerinde herkes Silmarilleri izledi hayranlıkla. Almiel ve Elwing arkadaş oldular. Bundan dört yıl sonra ise Gondolin’in yıkımında kaçan az sayıda Elf Sirion Ağzına geldi. Turgon’un kızı Idril, onun kocası Tuor ve oğulları Eärendil kurtulanlar arasındaydı. Turgon’un ölümünden bahsettiler. Artık Ñoldor’un başına Gil-Galad geçmişti. Beleriand’ın doğusunda ve kuzeyinde Morgoth’un emri altına girmeyen sadece burası kalmıştı. Áracarnë ümidini yitirmiş, artık Morgoth karşısında yapabilecekleri bir şeyin olmadığını anlamıştı. On dört yıl sonra da, Eärendil ve Elwing’in düğünü yapıldı ve Tuor ile Idril beyaz bir gemi ile Batı’ya, yelken açtılar bir umutla. Fakat onlardan bir daha haber alınamadı. 530 yılında, Almiel ve Áracarnë’nin düğünü yapıldı.532 yılında Elrond ve Elros kardeşler doğdu. 2 yıl sonra da Eärendil Batı’ya yolculuğa çıktı. Bunun ardında Áracarnë, Gildor, Almiel, Lathlind ve Isilme Balar adasına geçtiler. Fakat Almiel ısrarlarına rağmen Elwing oğulları ve halkı ile birlikte burada kaldı. 538 yılında Fëanor oğulları, yeminlerini yerine getirip, Silmarili almak için Sirion'un Ağzı'na saldırdılar. Burada üçüncü akraba kıyımı gerçekleşti. Áracarnë haber alır almaz Gil-Galad ve Cirdan ile birlikte Sirion Limana hareket etti. Amacı Elwing ile oğullarını korumaktı. Fakat çok geç kalmışlardı. Elwing Silmaril ile beraber büyük denize atlamıştı. Kendisinden de oğullarından da bir haber yoktu. Áracarnë bunu Almiel’e söylediğinde yüreği büyük bir acıya boğuldu Almiel’in. Sonrasında Batı’nın ordusu Beleriand’a geldi ve Öfke Savaşı yaşandı. Morgoth’un dizleri kesildi ve tekrardan zincirlendi. Savaşın ardından Balar adasında bulunan Elfler, Gil-Galad ve Cirdan’ın önderliğinde Ered Lindon’un batısındaki Lindon’a geçtiler. İkinci çağın başlamasının ardından Almiel artık Orta Dünya’nın kederine daha fazla katlanmak istemediğini ve yüreğinin Batı’da olduğunu söyledi. Áracarnë bir daha o topraklara dönmek istemiyordu fakat Almiel için kabul etti. Gildor’a da söylediler. Gildor her ne kadar kızından ayrılmak istemese de onun iyiliği için izin verdi. İkinci çağın on üçüncü yılında Áracarnë ile Almiel Gri Limanlara gittiler ve Cirdan ve ustalarının yaptığı beyaz bir gemiyle Batı’ya yelken açtılar. Böylece sona erdi Áracarnë’nin hikayesi. Artık Almiel ile beraber Ölümsüz Topraklarda yaşıyorlardı…

Bu Yazıyı Beğendinizmi?

Paylaş : Facebook Twitter Google Plus Pinterest Tumblr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder